27Eki

Sürdürülebilir tarıma ve yeni yönetmeliklere nasıl uyumlanılmalıdır?

Çiftçiler, bitkilerini yönetme ve gıda üretme biçimlerinde tarihi bir değişimle karşı karşıyadır. Avrupa’dan ABD’ye veya Latin Amerika’ya kadar az ya da çok etkili olan yeni düzenlemeler, çevreye saygılı, karlı ve sosyal olarak bölgeye bağlı sürdürülebilir tarıma odaklanıyor. Çiftçilerin uyum sağlaması gereken bir dönüşüm. Ama nasıl? Hangi araçlara sahipler?

Son yüzyılda tarımda kaydedilen ilerlemeler, sürekli artan ve yüzyılın ortalarında 9 milyarı aşacak olan nüfusu beslemek için üretimi katlanarak (yaklaşık %300-400) artırdı. Ancak bu büyüme bedelsiz olmadı. Bir bütün olarak tarım, sera gazı emisyonlarının %20’sinden fazlasından ve gezegendeki suyun %70’inin tüketiminden sorumludur.

Bu nedenle ülkeler, tarımı daha sürdürülebilir ve aynı zamanda önemli bir CO2 emilim kaynağı olabilecek bir modele doğru taşımak için çalışmaktadırlar. Peki bunu nasıl yapıyorlar? Hepsini aşağıda anlatacağız.

 

Amerika Birleşik Devletleri’nin teknolojiye odaklanması

ABD Tarım Bakanlığı (USDA), teknoloji ve tarımsal inovasyona dayalı olarak üretimi (%40’a kadar) artırmak ve aynı zamanda tarımsal çevresel ayak izini (-%50) azaltmak amacıyla Tarımsal İnovasyon Gündemini uygulamaya koydu. Plan, bitkilerin dijitalleşme, otomasyon veya yapay zeka yoluyla tam potansiyellerine ulaşabilmeleri için kısıtlamalar uygulamak yerine süreçleri iyileştirmeye çalışıyor. Ancak aynı zamanda çiftçilerin, örneğin, kaynaklardan en iyi şekilde yararlanmaya ve karlılığı artırmaya yardımcı olan faydalı mikroorganizmaları kullanarak ürün tarlalarıyla daha doğal bir ilişki kurmalarını gerektiriyor.

Bu bağlamda USDA, BlueN™ olarak da adlandırılan mikrobiyal bazlı azot sabitleme ürünü Utrisha™ N’yi bazı pazarlarda USDA Tarımsal Pazarlama Hizmeti Süreç Onaylı Programı’na (PVP) ilk biyolojik uyarıcı olarak dahil etmiştir.

 

Avrupa’nın “azı karar, çoğu zarar” yaklaşımı

Azaltmak. Avrupa’da anahtar kelime budur. Çiftlikten Halka stratejisi, organik tarım alanlarını artırmak, hayvan refahını iyileştirmek ve biyolojik çeşitlilik kaybını tersine çevirmek için sentetik pestisitlere ve gübrelere olan bağımlılığı azaltmayı amaçlayan Avrupa Yeşil Mutabakatının en önemli temelini oluşturmaktadır. Kısacası, Avrupa gıda sisteminin çevresel ve iklimsel ayak izini azaltmak. Bu amaçla Avrupa Birliği 2030 yılı için, en tehlikeli pestisitlerin kullanımını yarı yarıya azaltmak ve organik tarımın tarım arazilerinin %25’ini kaplamasını sağlamak gibi çok özel hedefler belirlemiştir.

Birçok Avrupa stratejisi ve belgesinde yer alan en önemli hususlardan biri, toprağın tarım için vazgeçilmez ve yenilenemez bir kaynak olarak değerlendirilmesidir. Karbonun tutulması ve depolanması, suyun regülasyonu, su regülasyonu ve besin döngüsü için gerekli olan toprak, erozyon, çölleşme, organik madde ve biyoçeşitlilik kaybı gibi büyük zorluklarla karşı karşıyadır. Bu nedenle, geleceğin tarımı tarım toprağının müttefiki olmalı, sağlığını desteklemeli ve bozulmasını ilerletmek yerine kademeli olarak özelliklerini iyileştirmelidir.

 

Latin Amerika: Çevresel sürdürülebilirlik için elzem

En büyük net gıda ihracatçısı olan Latin Amerika ve Karayipler, küresel arzda ve uluslararası fiyatların dengelenmesinde öncü bir rol oynamaktadır. Bölge, gezegenin en büyük ekosistem hizmetleri sağlayıcısıdır; bu nedenle çevresel sürdürülebilirlik, iklim istikrarı ve iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması için rolü çok önemlidir. Nihayetinde, çiftçileri sürdürülebilir uygulamaları benimsemeye teşvik eden şey, söz konusu uygulamaların tarım arazileri ve çevre üzerindeki olumlu sonuçlardır. Ancak daha iyi tarımsal uygulamaların benimsenmesi ve yeni, daha verimli teknolojilerin kullanılması küresel bir zorluk olmaya devam etmektedir.

 

Toprak sağlığını korumak, su tüketimini azaltmak…

Bu durumda kilit nokta, üretim maliyetlerinin yanı sıra çevresel etkilerini de azaltan ve aynı zamanda üretimlerini en üst düzeye çıkaran ve gıda üretimini sürdüren etkili çiftçilerdir. Çiftçilerin sürdürülebilir tarımın zorluklarıyla başarılı bir şekilde başa çıkabilmeleri için halihazırda mevcut olan en iyi stratejik araçlardan biri, muhtemelen bitkileri iyileştiren faydalı mikroorganizmaların kullanılmasıdır. Bazı avantajları şunlardır:

    • Bitkilerin azota erişebilirliği. Bazı bakteriler atmosferik azotu bitkiler tarafından asimile edilebilen azota dönüştürebilir, bu da sentetik azotlu gübre kullanımının azalmasını sağlayabilir.
    • Organik maddeleri parçalarlar. Bu, bitkiler için gerekli besin maddelerini serbest bırakır, toprağın verimliliğini korur ve yapısını iyileştirir.
    • CO2< azaltımı/sub>. Mikorizal funguslar gibi bazı mikroorganizmalar, bitkilerin atmosferden daha fazla miktarda CO2 çekmesini sağlayarak atmosferik CO2’nin azaltılmasına yardımcı olur. Bu funguslar aracılığıyla karbon toprağa geçer ve burada uzun süreler boyunca birikerek atmosferdeki sera gazı artışını azaltmaya yardımcı olur.
  • Büyümeyi teşvik ederler. Bazı bakteri ve funguslar, köklerle mikorizalar gibi simbiyotik ilişkiler kurabilirler. Bu ilişkiler, su stresi koşullarında gerekli olan su ve besin maddelerinin emilimini artırır.
  • Biyolojik kontrol araçları. Rekabet yoluyla, zararlı patojenlerin ve avcıların popülasyonlarının büyümesini kontrol ederler. Bu, kimyasal pestisitlere olan ihtiyacı azaltmaya yönelik sürdürülebilir bir formüldür.

 

Sürdürülebilir tarım için etkili mikroorganizmalar

Günümüzdeki gibi dönüşüm dönemlerinde; yararlı mikroorganizmalar, doğaya özen göstermeyi ve tarımsal toprakların korunmasını çiftçi için karlı üretimle birleştiren sürdürülebilir bir tarım modeline ulaşmada stratejik müttefikler haline gelirler.

Yeni teknolojilerin uygulanması, toprak, su ve besin kaynaklarının etkin kullanımı ile desteklenmeli, bunların yenilenmesine izin verilmeli ve tükenmeleri önlenmelidir.

Symborg olarak; çiftçilere, mikroorganizmalar ve biyomoleküllere dayalı, özel biyolojik çözümler sunuyoruz.

Bu çözümlerden bazıları, ürünle karşılıklı fayda sağlamaya dayalı simbiyotik bir ilişki kurabilen mikorizal fungus Glomus iranicum var. tenuihypharum bazlıdır: bitki kök sistemini artırır ve fotosentez sürecini iyileştirirken, artan su ve besin kullanım verimliliği (WUE ve NUE) ile CO2 alımını artırır.

Şu örneğe bir göz atalım: Glomus iranicum var. tenuihypharum ile işlenen her bir hektar tahıl, CO2 emisyonlarında 450 arabaya eşdeğer bir azalma anlamına gelmektedir. Buna ek olarak, dünyadaki her bir hektar tahıla Glomus iranicum var. tenuihypharum uygulanmış olsaydı, bu New York şehrinin 30 katına eşdeğer ölçekte bir yıllık CO2 emisyonu azaltımına eşdeğer olurdu.

Öte yandan, tarım topraklarının mikrobiyal popülasyonunu artırarak su ve besin kullanım verimliliğini geliştiren, CO2 yakalamayı artıran ve başka birçok fayda sunan, seçkin rizosferik mikroorganizmalara dayalı bir mikrobiyal kompleks olan VitaSoil’i de sunuyoruz.

Sürdürülebilir tarıma yönelik çözümlerimiz hakkında daha fazla bilgi almak ister misiniz?